Cherreads

UNTitled,Nehir_Belgin_Bayat1751888226

Nehir_Belgin_Bayat
7
chs / week
The average realized release rate over the past 30 days is 7 chs / week.
--
NOT RATINGS
331
Views
VIEW MORE

Chapter 1 - Portakal Çiçeği -Giriş-

Emre Akik, gürültüyle akan nehrin üzerinden başını kaldırdı. Yıldızlar, olması gerektiği gibi parlamıyordu; bulunduğu bölgede ışık kirliliği artmıştı. Üstünde durduğu uçurumun ucundan geri adımlar attı.

İğne Tarikatı'nın Toprak'a, Sena'ya ve kendisine saldırdığı günden beri, zaman zaman kalbinde keskin ağrılar beliriyor; dönüşüm geçirmiş bedenine yabancı hissediyordu.

Acıyı bastırmak için derin bir nefes aldı, göğsünü şişirdi — sonra öfkeyle geri verdi.

Ne var ki Akik, artık canice saldırıya uğramış savunmasız bir çocuk değildi.

Şimdi, korkulan ve aranan bir liderdi.

Gözlerini nehrin sol kıyısında, ışıkları hafifçe parlayan tatil beldesine çevirdi. Ayakta durmak onu yormuş sayılmazdı, fakat içindeki bir ses — sakin ama ısrarcı — görünmemesi gerektiğini, dizlerini kırarak yere yaklaşmasını fısıldıyordu.

Nehrin bu bölgesi, diğer yerlere kıyasla daha ferah bir görünüme sahipti. Kiraz ağacı — Alice'in en sevdiği — portakal çiçeklerinin kokusuyla karışıyor, çam ağaçlarının gölgesiyle birlikte Emre'nin bulunduğu yerden bambaşka bir hava yaratıyordu.

Bu yapısı, sadece insanları kendine çekmekle kalmıyor; aynı zamanda İğne Tarikatı'na da kolay avlanma imkânı sunuyordu.

Emre, kendisine neden orada olduğunu bir kez daha hatırlattı. Alice'in aldığı bilgiye göre, tatil beldesinde çoktan bir saldırı gerçekleşmiş olmalıydı. Bu nadir sayılmazdı, ama alışıldık olduğu da söylenemezdi.

İçindeki sesi bastırarak ayağa kalktı. Portakal çiçeklerinin kokusu, karşı kıyıdan burun deliklerine kadar sürüklenmişti.

— "Daha fazla beklemek yerine, Alice'e bu durumu bildirmek daha mantıklı, Akik..."

Zihni ikna olmuştu ama ayakları yerinden kıpırdamıyordu. Bir kez daha tatil beldesine ve oradaki insanlara baktı, sonra geriye döndü. Karanlık ve saf olmayan ormanın içine doğru ilerlemeye başladı.

Zamanla yönetmeyi öğrendiği bedeni, artık geçmişe kıyasla daha katlanılabilir hâle gelmişti. Ay ışığının altında süzülürken ellerine baktı; yere basan ayaklarıyla, ormanın bir parçasıymış gibi hissetti.

İnsan bedenine benzeyen bu kabuğun altında; bir kaplanın, belki bir baykuşun, belki de bu ormanda yaşayan her hayvanın gücünü, çevikliğini ve ölümsüzlüğünü taşıyan başka bir varlık yatıyordu.

Sıklaşan ve daralan ağaçların arasından her seferinde çocukça bir heyecanla sıyrılıyor, bazen kendi etrafında bir çocuk gibi dönüyordu.

Ona bu güzelliği, bu dehşeti ve henüz keşfetmediği pek çok özelliği bahşeden şey, yalnızca bir iğnenin eseriydi.

Burasıydı.

Bulundukları, yaşadıkları, her şeyin değiştiği o anın yaşandığı yer—şu an Emre'nin ayakları altındaydı. Norveç'in batısında, derinliğiyle insanın içine işleyen Geiranger Fiyortu… Sadece bir tatil beldesi değil; içinde eski kasabalar, sessiz dağ yolları, sisle örtülü mistik ormanlar ve kulaktan kulağa yayılan eski efsaneler barındıran bir dünyaydı burası.

Emre çocukluğundan beri bu fiyorta karşı derin bir ilgi duyardı. Göz alabildiğine uzanan sular, göğe yükselen sarp kayalıklar, uzaklardan yankılanan kuş sesleri... Doğanın bu kadar vahşi ve güzel oluşu onu hep büyülemişti. Belki de bu yüzden, ailesi çoğu zaman evde olmasa bile hiç yalnız hissetmemişti. Annesi Camilla ve babası Raymond, onun gözünde daima güçlü, gizemli ve kusursuz figürlerdi. Lüks içindeydiler, evleri düzenliydi, hayatları planlıydı.

Ama her düzenin ardında bir kaos, her kötünün sonunda bir iyilik vardır derdi Auna Armen.

Ve Emre, anne ve babasının kim olduklarını, hangi karanlık geçmişten geldiklerini—ve bu fiyortun sessizliğinde hangi sırların saklandığını—ancak Toprak ve Sena ile birlikte o tatil evine adım attıklarında öğrenmişti.

Ve bir kez gözlerini açınca, artık hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı.